Emeklilere ayrılan kaynağın yeterli olduğunu ve emekli maaşlarının yüksek olduğunu iddia eden birisine şuana kadar rastlamadık. Kaynak dağılımında sorun olduğu şüphesiz. Ancak kısa vadede sistemsel sorunları çözmek de imkansızdır.

BirGün gazetesi yazarı Prof. Dr. Aziz Çelik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın bir konuşmasından hareketle Bakanı eleştiri yağmuruna tuttu. Bakan’ın konuşması cımbızla çekildiğinde ve bir bütün olarak değerlendirilmediğinde eleştirecek çok fazla yön bulabilirsiniz. Nitekim Bakan Işıkhan'ın, katıldığı programda “Çok şükür emeklilerin maaşını zor koşulda olsak da ödüyoruz” ifadesi cımbızlanarak eleştirildi.

Sosyal Güvenlik Sisteminin içinde bulunduğu durumun gizlenecek bir tarafı yoktur ve aktüeryal dengeler oldukça kötüdür. Kurum Hazine kaynakları ile hayatını idame ettirmektedir. Bakanın bu durumu bilmesi ve bunu dile getirmesi gayet doğaldır. SGK'nın emekli maaşlarını zorlanarak ödediği sır değildir.

Aziz Çelik yazısında; “O nedenle sosyal güvenlik alanındaki yalan rüzgârlarıyla mücadele etmek gerekiyor. Bakanın iddiasına göre Türkiye’de 38 veya 42 yaşında emekli olunuyor ve bu emekliler 40 yıl emekli aylığı alıyor. Tekrar edeyim: Böyle örnekler var ama ortalama bu değil.

Kademeli emeklilik çıkacak mı?
Kademeli emeklilik çıkacak mı?
İçeriği Görüntüle

OECD (2023) verilerine göre Türkiye’de ortalama emeklilik yaşı 52’dir. Bakanın iddia ettiği gibi 38 veya 42 değil. Dolayısıyla 18 yaşında sisteme giren bir çalışan 34 yıl, 22 yaşında sisteme giren bir çalışan ortalama 30 yıl prim ödüyor.” ifadelerini kullanmış.

1999 yılında yapılan sosyal güvenlik reformunun sebebi bilinmeden bu ifadeler anlaşılamaz. 1999 yılında sosyal güvenlik sistemi batmak üzere olduğu için acilen tedbir alınması gerekmiş ve emeklilikte hizmetin yanında yaşın da aranmasına başlanmış ayrıca da emeklilik yaşı arttırılmıştır.

Sistemin 38- 42 yaşında emekliliğe imkan vermesi kaldırılmıştı. Ancak EYT ile tekrar bu durum geri gelmiş bir kısım sigortalı geçmişte olduğu gibi yine 38-42 yaşında emekli olmaya başlamıştır. Bakanın bu yöndeki beyanlarını eleştirmek çok doğru değildir. Zaman zaman Bakanın birçok icraatını sert bir dille eleştirdik. Ancak bu ifadeleri acı tablonun itirafı olup eleştiri yerine derin derin düşünülmesi gerekmektedir.

Yine Çelik yazısında; “Gelelim 40 yıl aylık alma meselesine… Bunun için ortalama ömür beklentisinin 92 yaş olması lazım. Yine OECD verilerine göre Türkiye’de ortalama ömür beklentisi 78,4 yıl. Yani 40 yıl değil, 26 yıl emekli aylığı ödeniyor. Yani bakanın iddia ettiği gibi 20 yıla 40 yıl değil, ortalama olarak 32 yıla 26 yıl gibi bir denge var.”ifadelerine yer verilmiştir.

Bakanın ifadeleri çok hafiftir. Çünkü 3600 gün primle emekli olan sayısı hiçte az değildir. 20 – 25 yıllık prim 1999 sonrasında getirilmiştir. Bunları görmeden yapılan yorumlar gerçek değildir. Yine bazı dosyaların kapanması eş ve çocuklardan dolayı 100 yılı geçmektedir.

Ortalama rakamların yanıltıcı olduğunu Aziz Çelik’in bildiğini düşünüyoruz.

Aziz Çelik yazısının devamında; “Bakanın unuttuğu bir başka kriter ise işgücü piyasasından ayrıldıktan sonra yaşam beklentisidir. Bu süre Türkiye’de erkekler için 20,9 yıl, kadınlar için 23,6 yıldır. Emeklilerin yüzde 57’sinin tekrar çalıştığını bizzat bakanın kendisi söylemişti.

Emeklilere 40 yıl emekli aylığı ödendiği iddiasının gerçek olmadığı ortada. Bakanın unuttuğu bir diğer kriter ise emeklilere ne kadar emekli aylığı ödediğinizdir. Emeklilere sefalet düzeyinde bir aylığı layık görerek bununla övünmek sosyal politikacı olmakla nasıl bağdaşıyor, anlamak mümkün değil. Türkiye’de emekli aylıkları sefalet aylıklarına dönüşmüş durumda. Geçmişte emekli aylıkları görece geçinebilir olan milyonlarca emekli şimdi büyük geçim sıkıntısı çekiyor.” İfadelerini kullanmıştır.

Ülkemizde sosyal güvenlik sistemi sağlıklı bir şekilde tartışılmamaktadır. Bu konu hükümetlerden ziyade ülke sorunudur. Dolayısıyla bu konuyu siyaset üstü düşünmek gerekmektedir. 1999 ve 2008 yıllarındaki sosyal güvenlik reformunun niçin yapıldığı anlaşılmadan bu sorun sağlıklı bir şekilde tartışılamaz. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun devlet katkısı olmadan ayakta kalması imkansızdır. Her ay toplanan prim gelirlerinin % 25 i kadar devlet katkısı olmasa emekli aylıkları ödenemez.

Bu nedenle her kesimden akademisyenin katıldığı bir çalıştay ile sosyal güvenlik sisteminin acilen masaya yatırılarak kronikleşmiş sorunlara çözüm üretilmesi ve kamuoyuyla paylaşılması gerekmektedir.

Yine emeklilerin yüzde 57’si tekrar çalışıyorsa ve hem çalışıp hem emekli maaşı alıyorsa burada ciddi bir sorun olduğunu da görmemiz gerekiyor.

Özetle Bakan Işıkhan’ın en az eleştirileceği konu maalesef yaptığı son açıklamalardır.